NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَاحِدِ
بْنُ غِيَاثٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَاحِدِ
بْنُ زِيَادٍ
حَدَّثَنَا
الْأَعْمَشُ
عَنْ جَامِعِ
بْنِ
شَدَّادٍ
عَنْ
كُلْثُومٍ
عَنْ زَيْنَبَ
أَنَّهَا
كَانَتْ
تَفْلِي
رَأْسَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَعِنْدَهُ
امْرَأَةُ
عُثْمَانَ
بْنِ
عَفَّانَ
وَنِسَاءٌ مِنْ
الْمُهَاجِرَاتِ
وَهُنَّ
يَشْتَكِينَ مَنَازِلَهُنَّ
أَنَّهَا
تَضِيقُ
عَلَيْهِنَّ
وَيُخْرَجْنَ
مِنْهَا
فَأَمَرَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَنْ
تُوَرَّثَ
دُورَ
الْمُهَاجِرِينَ
النِّسَاءُ
فَمَاتَ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْعُودٍ
فَوُرِّثَتْهُ
امْرَأَتُهُ
دَارًا
بِالْمَدِينَةِ
Hz. Nebi'in hanımı
Zeyneb'den (rivayet olunduğuna göre)
Kendisi (bir gün)
Rasûlullah (s.a.v.)'in başını tararken (Hz. Peygamber'in) yanında Osman b.
Affan'ın hanımı ile muhacirlerden bazı kadınlarda varmış. Bunlar, (Hz. Nebi'e,
varislerin çokluğundan dolayı) evlerinin kendilerine dar gelmeye başladığından
ve (yakında) oradan çıkarılacaklarından şikayet etmişler.
Bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v.) muhacirlerin evlerine (onların) hanımlarının) mirasçı kılınmasını
emretmiş (derken) Abdullah b. Mesud vefat etmiş karısı da Medine'de (ona ait
olan) bir ev'e mirasçı olmuş.
İzah:
Bu hadis-i şerifi
açıklarken Hattâbî (r.a) şu görüşlere yer vermektedir: "Bazı hadislerde
Nebi (s.a.v.)'in, Medine'ye göç eden muhacirlere, Medine'deki bazı evleri bağışladığı
rivayet edilmektedir.
Hz. Nebiin bu evleri
muhacirlere bağışlaması iki şekilde te'vil edilmiştir.
1. Aslında Hz. Nebi'in
muhacirlere bağışladığı ev değil arsadır. Bu arsaları onlara ev yapıp
oturmaları için vermiştir. Bu şekilde onlar önce arsaya sonra da arsa içerisine
yaptıkları eve sahip olmuşlardır. Dolayısıyla onlar vefat ettikten sonra da bu
evler hanımlarına kalmıştır.
2. Hz. Nebiin onlara
verdiği evdir. Fakat bu evleri onlara mülk olarak değil, ödünç olarak
vermiştir. Ebu İshak el-Mervezî'nin görüşü budur.
Meseleye bu açıdan
bakınca Hz. Nebiin Medine'deki muhacirlere verdiği evlerin, onların mülkü
olmaması ve dolayısıyla miras olarak hanımlarına kalmaması gerekir. Bu durumda
hadiste geçen bu evlere muhacirlerin hanımlarının mirasçı olmaları izaha
muhtaçtır.
Ebû'Dâvud, Hz. Nebiin,
muhacirlere bağışlamış olduğu bu yerlerle ilgili hadisleri *'ihyâ-ül-mevat =
ölü arazilerin ihya edilmesi" başlıklı baba koyarken buraların daha önce
kimsenin mülkiyetinde olmayan ölü arazi olduğunu, muhacirler, Hz. Nebiin
izniyle içerisine ev yapmak suretiyle buraları ihya ederek mülkiyetlerine
sahip olduklarını ifade etmek istemiştir.
Meseleye musannif Ebû
Davud'un açısından bakınca, muhacirlerin bu evlerinin hanımlarına miras olarak
kalmasında kapalı bir taraf görülmez.
Bu evlerin muhacirlerin
diğer varislerine verilmeyip te sadece hanımlarına verilmesinin sebebini
açıklarken de Hattâbî şöyle diyor. "Medine'de bulunan muhacirlerin
hanımları, kocalarının vefatından sonra evsiz barksız kalınca çok perişan
duruma düşecekleri bilindiği için Hz. Nebi, varisler arasında paylaştırılacak
olan mallardan eylerin hanımlara evin dışındaki malların da diğer mirasçılara
verilmesini uygun görmüş ve miras esasları çerçevesinde evler kadınlara diğer
mallarda öteki varislere verilmiştir.
Bir başka izah şekline
göre de, Hz. Nebi muhacirlerin hanımları na bu evlerin mülkiyetini değil
ölünceye kadar bu evlerden oturarak faydalanma hakkını vermiştir. Hz. Nebiin
de muhacirlerden olduğu düşünülürse Hz. Nebiin evlerinin de hanımlarına
kalacağı tabiidir.
Bu mevzuda Süfyân b.
Uyeyne, Hz. Nebiin hanımları hakkında diğer muhacirlerin hanımlarından, farklı
bir izah şekli getirmektedir. O'na göre, Hz. Nebiin vefatından sonra, O'nun
hanımlarının başka biriyle evlenmesi haram olduğundan, bu hanımlar hayatlarının
sonuna kadar iddet bekleyen kadınlar durumundadırlar. İddet bekleyen bir
kadınınsa kocasının evinde mülkiyetine sahip olmadan oturması hakkıdır.
Bu bakımdan Hz. Nebiin
hanımları hayatlarının sonuna kadar Hz. Nebiin evlerinde mülkiyetlerine sahip
olmadan oturmuşlardır.